|
|
|
Sayfalar |
|
|
|
|
|
|
|
Darwinizm Nasıl Sosyal Bir Silaha Dönüştü? |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İnsanlara bir hayvan türü olarak gören Darwinist anlayışın yalanlarına göre, insanların hiçbir değeri yoktur. Sosyal Darwinist mantıkta, acı çeken, zorluk ve korku içinde olan insanların kurtarılması için hiçbir şey yapılmaz. Bu insanlar yardımsız ve korumasız bırakılırlar. İslam ahlakında ise, her mümin diğer insanların huzuru, güvenliği ve refah için çaba göstermekle sorumludur.
Darwinizm toplumların ve bireylerin yaşamı için neden ciddi bir tehlikedir?
Sosyal Darwinizm, mevcut kötülüklere, acımasız politika ve uygulamalara nasıl bir anda sözde bilimsel bir geçerlilik kazandırmıştır?
Güçlünün haklı sayılması, eşitsizlik, ırk veya etnik temelli ayrımcılık, zulüm, haksız rekabet ve çekişme, fakirlerin ezilmesi, güçlünün zayıf olanı sömürmesi toplumların tarih boyunca yaşadığı kötülükler ve zorluklardandır. Ancak, 19. yüzyılda tüm bu kötülükler çok daha farklı bir boyut kazandı. 19. yüzyıla kadar zalimlik, saldırganlık, acımasızlık olarak nitelendirilen bu tür uygulama ve politikaların, bir anda sözde "doğanın gerçeklerine dayanan bilimsel uygulamalar" olduğu yalanı savunulmaya başlandı. Tüm bu acımasızlıklara birdenbire sözde bir “meşruluk ve bilimsellik” kazandıran ise Charles Darwin'in evrim teorisi oldu.
Doğa Kanunlarını İnsanlara Uygulama Vahşeti
Darwin'in “güçlü olan hayatta kalır” acımasızlığına dayanan doğal seleksiyon teorisi, kıyasıya bir hayatta kalma mücadelesinden söz eder. Hayvanlar için geçerli olan kanunların insanlar için de geçerli olduğuna inanılmaya başlandığında ve bu "orman kanunları" insan toplumlarına uygulandığında ise, ırklar ve milletler arasında çatışma ve savaşların baş göstermesi kaçınılmazdır. Çünkü böyle bir ortamda insan hayatı değersizleşir. Herhangi bir sebeple insan öldürmek, bir insanı açlığa, ölüme terk etmek, savaş çıkarmak, katliam yapmak, terör eylemi gerçekleştirmek, akıl hastası, özürlü veya başka bir ırktan olduğu için insanları yok etmek, sözde makul ve kolay hale gelir. Nitekim tarih boyunca bilim adı altında gerçekleştirilen vahşi uygulamalar, Darwinizm'in neden olduğu vahşetin en açık delilleridir.
İnsan Eti Yemeyi Makul Gören Sözde Bilim Adamlarından Vahşi Uygulamalara Destek
Darwinizm'in sahip olduğu sapkın mantıklar, bu düşünceye bağlı bilim adamları tarafından da sık sık vurgulanmıştır. Örneğin bu bilim adamlarından birisi olan, Amerikalı sosyal Darwinist Profesör E. A. Ross'un yanılgılarına göre sözde, “Hıristiyanlığın ortaya attığı toplumsal yardımlaşma ve hayırseverlik kültü, gerizekalıların ve aptalların çoğalmalarına yarayan koruyucu bir kalkanın gelişmesine" neden olmuştur. Yine Ross'a göre, "Devlet, sakatları, örneğin sağır ve dilsizleri koruma altına almakta, sonra da bunlar çoğalarak sakat bir ırk oluşturmakta"dır. Tüm bunlara sözde doğal evrimsel gelişmeyi engelledikleri için karşı çıkan Ross'un hezeyanlarına göre, "dünyayı düzeltmenin yegane yolu, tüm aptalları, beceriksizleri ve sakatları" kendi hallerine bırakarak, doğal seleksiyon (seçilim) süreci içinde ayıklanmalarını beklemektir.(Thomas F. Gossett, Race: The History of an Idea in America, Dallas: Southern Methodist University Press, 1963, s. 170)
Ross, insana değer vermeyen tek sosyal Darwinist değildir. Onun dehşet verici düşüncelerine sahip çıkan pek çok Darwinist bulunmaktadır. Örneğin Princeton Üniversitesi'nde biyoetik profesörü olan evrimsel psikolog Peter Singer, ciddi fiziksel sakatlığı olan insanların yaşama değer görülmemeleri gerektiğini söyleyecek kadar zalim bir görüşe sahiptir. Singer, daha sonra Darwinist vahşette daha da ileri gitmiş ve zihinsel özürlülerin yiyecek amaçlı veya bilimsel deneyler için öldürülebileceğini söylemiştir. Şüphesiz bu tüyler ürpertici bir vahşettir. Ancak Darwinist mantıkta bunlar gayet normal karşılanmaktadır. Singer'ın sözleri şöyledir:
"Zihinsel özürlülerin yaşam hakları yoktur ve bu yüzden -insan etine yönelik bir istek geliştirmemiz gerekirse- yiyecek için ya da bilimsel deney amaçlı olarak öldürülebilirler."(Martin Mawyer, "Death Act Dies in California", Fundamentalist Journal, 7 Haziran 1988:61)
Right To Die Society (Ölme Hakkı Cemiyeti) eski başkanı Joseph Fletcher da, zihinsel özürlüler için akıl almaz iddialarda bulunmaktadır:
"En düşük düzeyde zekaya sahip olan ya da zihinsel yeteneğe sahip olmayan kişiler, kaç organı çalışırsa çalışsın, her ne kadar yaşam fonksiyonları otomatik olarak yerine gelirse gelsin, insan değildirler... Zeka özürlülerin herhangi bir sorumlulukları yoktur, hiç olmamıştır ve olmayacaktır. Bu, zeka özürlü kişilerin insan olmadığı anlamına gelir."
Oysa gerek zeka, gerekse fiziksel engelli olsun, bu kimseler yardıma muhtaçtır ve korunmaları gerekir. Kuran ahlakına uygun olan, insanlara şefkat ve merhametle yaklaşmak, ihtiyaç içinde olana yardım eli uzatmaktır. İnsan vicdan sahibi bir varlıktır ve vicdanı zayıfları, düşkünleri, fakirleri, muhtaçları korumasını emreder. Bir ayette şöyle buyrulmuştur:
"Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma."(İsra Suresi, 26)
Darwinistlerin Nüfus Artışına Karşı Aldığı Vahşi Yöntem
İnsanlar, hayvanlardan farklı olarak şuur, akıl, vicdan ve yargı yeteneğine sahiptirler. Dolayısıyla, sosyal Darwinistlerin iddia ettiği gibi, orman kanunlarına hiçbir şekilde tabi değildirler. Allah insanı akıl, şuur ve muhakeme yeteneği ile birlikte yaratmıştır ve her insan yaşamı boyunca bu yeteneklerini en iyi şekilde kullanmakla sorumludur.
Yeni doğan bebeklerin öldürülmesi, insan hayatına değer vermeyen Darwinizm'in makul gördüğü acımasız, vahşi uygulamalardan bir diğeridir. Darwinizm, eğer yeni doğan bebeğe bakmak o anne baba için güçlük ise, onları hayat mücadelesinde geriletecekse, evrimsel açıdan bu bebeğin öldürülmesinin gerekli olduğunu ileri sürebilecek kadar vicdansızca bir düşünceyi savunmaktadır. Örneğin Darwin, yeni doğan bebeklerin öldürülmesinin hayvanlarda sıkça görüldüğünü ve bunun nüfus kontrolünde önemli bir faktör olduğunu iddia etmiştir. Evrimci Barbara Burke, Science dergisindeki bir yazısında bu konu hakkında şöyle der:
"Bazı hayvan türleri içerisinde, çocuk öldürme doğal bir davranış olarak görülür. Bu, insanlar için de, primat atalarımızdan kalma bir özellik olarak doğal görülebilir mi?... Charles Darwin, İnsanın Türeyişi adlı kitabında, yeni doğan bebeklerin öldürülmesinin, insan tarihi boyunca, nüfus artışının önlenmesi için kullanılan tüm yöntemlerin arasında muhtemelen en önemlisi olduğunu yazmıştır."(Barbara Burke, "Infanticide", Science 84, Mayıs 1984, s. 29)
Haeckel gibi Darwinistler ise, intiharı teşvik etmişler, hayatın dayanılmaz olduğunu düşünenlerin, intihar ederek hayatlarını sona erdirme hakkına sahip oldukları sapkınlığını iddia etmişlerdir. Ancak Allah, insanlara canlarına kıymayı haram kılmıştır. (Nisa Suresi, 29)
Kuran Ahlakında İnsana Verilen Önem
Tüm bu vahşi uygulama ve inançlar, Darwinizm'in insan hayatına hiç önem vermeyen bir ideoloji olduğunu gösteren örneklerden birkaçıdır ve bilimsel hiçbir değeri olmayan hezeyanlar üzerine inşa edilmiştir. Bu insanlık dışı uygulamaların ve fikirlerin tek nedeni ise Darwinistlerin Kuran ahlakının getirdiği güzel ahlaktan tamamen yoksun olmalarıdır. Oysa her insanın hayatı büyük bir önem taşır. Kuran ahlakında insanlar birbirlerini çok değerli ve önemli görürler ve birbirleri için fedakarlıklarda bulunurlar. Bir mümin, kendi ihtiyacı olsa dahi, yemeğini diğerine verir. Bir ayette bu gerçek şöyle bildirilmiştir:
"Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler."(İnsan Suresi,
Müslümanlar yoksulları ve yetimleri korumakla, onların mallarını adaletle onlara vermekle, yolda kalmışlara yardım etmekle, zayıf bırakılmış kadınları, erkekleri, çocukları ve yaşlıları korumakla yükümlüdürler. Allah, örneğin, bir ayette anne babaya "öf" bile denmemesini emretmiş (İsra Suresi, 23) ve bütün insanlara birbirlerine sözün en güzelini söylemelerini buyurmuştur. (İsra Suresi, 53)
İslam ahlakında inananlar fakirlere, zayıflara, düşkünlere, muhtaç insanlara, kendi bakımına güç yetiremeyenlere şefkat duymaya, merhamet etmeye, özveride bulunmaya, bakmaya, koruyup kollamaya teşvik edilir. Bu üstün ahlakın yaşandığı ve herkesin birbirini ruh ve akıl sahibi, değerli, önemli insanlar olarak gördüğü bir toplumun barış, huzur, güvenlik, sevgi ve saygı ile dolacağı açık bir gerçektir. Bir ayette şöyle buyrulmuştur:
"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez."(Nisa Suresi, 36)
Sosyal Darwinizm’in Kayırılmış Irklar Yalanı
İnsanları tesadüflerin eseri olarak gören, onların biraz daha gelişmiş bir hayvan türü olduğunu iddia eden, bazı ırkların diğerlerine göre daha az geliştiklerini dolayısıyla hayvanlara daha yakın olduklarını, doğanın bir mücadele, kıyasıya rekabet edilen bir yer olduğunu, güçlülerin zayıfları ezmesiyle insanların gelişeceğini iddia eden bir teorinin trajik sonuçlar getirmesi kaçınılmazdır.
Dünya tarihinin pek çok döneminde ırkçı toplumlara, yöneticilere ve uygulamalara rastlamak mümkündür. Ancak ırkçılığa ilk kez sözde bilimsel bir geçerlilik kazandıran kişi Darwin olmuştur. Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabının alt başlığı The Preservation of Favored Races in the Struggle for Life (Hayat Mücadelesinde Kayırılmış Irkların Korunması) idi. Darwin'in "kayırılmış ırkların korunması" hakkında yazdıkları ve özellikle İnsanın Türeyişi kitabındaki bilim dışı iddiaları, Almanların Aryan ırkının, İngilizlerin ise Anglo Saksonların üstün oldukları yanılgılarını desteklemekteydi. Irkçı ve savaşçı yöneticilerden felsefecilere, politikacılardan bilim adamlarına kadar dönemin önde gelen birçok ismi, Darwin'in bu teorisini sahiplendi. North Carolina Üniversitesi Tarih Bölümü'nden Prof. Karl A. Schleunes The Twisted Road to Auschwitz (Auschwitz'e Giden Dolambaçlı Yol) adlı kitabında, ırkçıların Darwin'in teorisini hemen kabullendiklerini şöyle açıklar:
"Darwin'in hayatta kalma mücadelesi fikri, ırkçılar tarafından hızla kabul edildi... En son (sözde) bilimsel görüşlerin meşru kıldığı bu tip bir mücadele, ırkçıların savunuculuğunu yaptıkları yüksek ve aşağı insan kavramının doğruluğunu kanıtladı... ve bunlar arasındaki mücadeleyi geçerli kıldı."(Karl A. Schleunes, The Twisted Road to Auschwitz (Urbana, Illinios, University of Illinois Press, 1970), s. 30, 32; Jerry Bergman, Eugenics and Nazi Racial Policy, s. 118)
Kuşkusuz bu, hiçbir gerçeklik payı olmayan bir iddiadır. İnsanların derilerinin farklı renklerde olması, farklı ırk veya etnik kökenlere mensup olmaları, birini diğerinden daha üstün veya daha zayıf kılan bir durum değildir. 19. yüzyılda bu yanılgının hakim olmasının temel nedenlerinden biri ise, dönemin ilkel bilimsel koşulları nedeniyle çoğunluğa hakim olan cehalettir. Sonsuz merhamet ve adalet sahibi olan Allah, Kuran'da ırklara göre ayırım yapılmasını yasaklamış, insanların yalnızca ahlakları ve imanları ile Allah Katında üstünlük elde edebileceklerini bildirmiştir:
"Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır."(Hucurat Suresi, 13) |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Saat |
|
|
|
|
|
|
|
Sayın Harun Yahya (Adnan Oktar)'ın Röportajlarını İzlemek İçin Tıklaynız... |
|
|
|
|
|
|
|
Merak Ettiğiniz Konuları Harun Yahya(Adnan Oktar)'nın Sitelerinde Arama Yapmak İçin: |
|
|
|
Bugün 16 ziyaretçi (24 klik) kişi burdaydı! |